3 Mart 2015 Salı

Che Guevara dünya mirası


Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), Küba devriminin efsanevi lideri Che Guevara’ya ait günlükleri yazılı dünya mirasları listesine aldı.

UNESCO, Che Guevara’nın gençliğinde yazdığı günlüklerinin dünya mirası sayıldığını açıkladı. Günlüklerin dünya mirası olarak kabul edilmesi Bolivya ve Küba’nın talebi üzerine gerçekleşti.
Bolivya’da bulunan Che Guevara Araştırmaları Merkezi, başvuru yaparken günlüklerin edebi değer taşıdığını belirmişti. UNESCO’nun yazılı dünya mirası listesine giren diğer belgeler arasında en fazla dikkat çeken Kudüs’te bulunan Yad Vashem soykırım müzesine ait belgeler oldu. Yahudi soykırımına tanıklık edenlerin yaşadıklarını yazdıkları belgeler de UNESCO’nun dünya mirası listesine alındı. Bunun dışında Myanmar’da bulunan taş yazıtlar ve Nepal’de bulunan el yazmaları da listeye girdi. Liste UNESCO’nun 14 kişilik bir ekibi tarafından belirleniyor. Ekip, 54 ülkeden gelen 84 talebi değerlendirerek listeyi oluşturdu.
Suriye’de 6 miras tehlikede
Öte yandan UNESCO iç savaş yaşayan Suriye’deki 6 dünya kültür mirasının tehlike altında olduğunu bildirdi. “Tarihi Şam kenti”, “Palmyra bölgesi”, “Tarihi Bosra kenti”, “Tarihi Halep kenti”, “Salahaddin Kalesi” ve “Suriye’nin kuzeyindeki tarihi köyler” tehlike altında bulunuyor.

Ukrayna’da Che tişörtüne 5 yıl hapis

Ukrayna’da Che tişörtüne 5 yıl hapis

Ukrayna’da 18 Aralık itibarıyla yürürlüğe giren yasaya göre komünist ideolojiyi temsil eden bir sembol veya tanınmış komünistlerden birinin yer aldığı bir nesne bulunduran bir yurttaş 5 yıl hapse mahkum edilebilecek.

Ukrayna parlamentosu resmi sitesinde yayınlanan ve 18 Aralık itibarıyla geçerli olan “komünist ideolojinin propagandasının yasaklanması” yasasına göre, bundan böyle ülkede komünizmi temsil eden sembolleri  ve uluslararası komünist hareketin tanınmış simalarının resimleri üzerinde taşıyan nesneleri bulunduranları ciddi cezalar bekliyor. Yasaya göre Ukrayna sınırları içerisinde üzerinde Che Guevara portresi bulunan tişört giyen bir yurttaşa “5 yıl hapis ve mal varlığına el koyma” istemiyle dava açılabilecek.
Parlamentoya Oleksandr Turçinov, Sergey Paşinski ve Viktorya Siyumar tarafından tanıtılan yasa ilk olarak Ukraya’nın parlamento seçimlerinin ardından ortaya çıkan Avrupa Birlikçi ve faşist koalisyonun anlaşma metninde yer almıştı.

Bir devrim inadı: Ernesto Che Guevara...

Dünyada devrim inadının ve arayışının sembollerinden olan Ernesto Che Guevara, ölümünün 45'inci yılında tüm dünyada süren devrim mücadeleleriyle anılmaya devam ediyor.


Büyük devrimci önder Che, devrime olan inancı ve kararlı mücadelesiyle ezilen halkların devrim inadını temsil etmeyi ve tüm dünyanın devrimci kahramanı olmayı sürdürüyor.
Küba’da yoldaşı Fidel ve isimsiz binlercesi ile her türlü zorluğu aşarak ulaştıkları devrimin ardından, Bolivya halkının emperyalizm ve kapitalizmin ağır sömürüsünden kurtulması için verdiği mücadelede belki bir kez öldürüldü Che…
Ama o günden bu yana her gün doğarak dünya halklarına umudun her zaman var olduğunu ispat etmeyi ise tek bir gün bile ihmal etmedi.
Onur Behramoğlu’nun kaleminden Ç...
“Astımlılara özgü bir nefes alış veriş tarzı, çıkık bir alın, kalın telli saçlar, ciddi tavırlar, sorgulayan bakışlar, parlak düşünceler, gediğine oturan sözcükler, enerjik haller, berrak bir gülüş ve dışarı fışkıran sihirli hayal bulutlarıyla kaplı bir zihin. En yüksek insani değerlerin simgesi, bir ışık halesi, çağın en mükemmel insanı.” Ç, bizim için her zaman ve sonsuza dek Che’dir. Ernesto Che Guevara...
Soluk soluğa okuduğu kitapların alfabetik listesini tuttuğu ve Jack London’dan Faulkner’a, Marx’tan Jung’a nice ismin kayıtlı olduğu defterinde sadece Jules Verne başlığının altına yirmi üç roman adı yazan, psikoloji ve arkeolojiye derin ilgi duyan, ailesine gönderdiği bir mektupta “Lenin’in görüşleriyle harmanlanmış yerleri görme isteğiyle yanıp tutuştuğunu” söyleyen, çocukluğunun kahramanı Gandhi’nin suikaste kurban gittiğini öğrendiğinde kahrolan, ölüm döşeğindeki anneannesinin başucunda on yedi gün boyunca bekledikten sonra mühendislik fakültesini bırakıp tıp doktoru olmaya karar veren, kenardaki en çirkin kızları – kendilerini dışlanmış hissetmesinler diye – dansa kaldıran delikanlı Ernesto.
Yoğun düşünce gerektiren satranç, fiziksel mücadeleye dayalı rugby, ikisine de tutkun bir genç. Melek yüzüyle söylemeye bayıldığı şeytani tekerleme: “İki arkadaş oturuyormuş bir ağacın altında / Şimşekler çakıyormuş o sırada / Yıldırım düşmüş...güm! / Boynunda Aziz Crispin madalyası olan / Boylamış öbür dünyayı o anda!”. Okuduğu kitaplardan bir felsefe sözlüğü hazırlamak için çalışırken bile, aslında şiire, özellikle Neruda, César Vallejo ve Leon Felipe’ye düşkün. Siyasi fikirlerinden ziyade etik fikirleri olan bir üniversiteli. Sertlik ve incelik.
Maceraperest gözlemciden devrimci eylemin sembolü olmaya giden yolda, motosikletle keşfedilen Latin Amerika, komünizm ve Fidel... Meksika’da bir hastanede, hayata döndürmek umuduyla her sabah görmek için gittiği yaşlı çamaşırcı kadının ölümü. “Ne acı ne de zafer içinde” gerçekleşen ölümleri, yeryüzünün tüm yoksullarının...
Meksika’da yakalandıklarında, Fidel’e söylediği sözler: “Benim için devrimi bekletme, beni bırak, Meksikalı yetkililer beni nereye gönderirlerse oradan kavgaya katılırım.” Fidel’in kısacık yanıtı: “Seni bırakmayacağım.”
Granma isimli tekneyle seksen iki kişi 2 Aralık 1956’da Küba’ya çıktıktan sonra, Fidel’in, hayatta kalan ilk grupla 18 Aralık’ta karşılaştığında, kardeşi Raul’la konuşması “Ne kadar tüfek var sende?”. “Beş.” “Bende de iki var, hepsi yedi yapar, artık bu savaşı kazanabiliriz.” Savaşı kazanırlar. Çünkü Che’yi bırakmaz Fidel çünkü onlar hasımlarının yaralılarını iyileştirirken, karşılarındaki güçler onlardan kimi yakalarlarsa kurşuna dizerler çünkü ağır yaralı bir yoldaşlarını terk etmek zorunda kaldıklarında onun alnından öperek veda etmek isteyen Che, böyle bir şey yaparsa durumun ümitsizliği belli olacak diye sessizce gidecek kadar büyük, derin, yakışıklıdır.
Mexico’nun yanı başında Popocatépetl volkanı vardır. 5 bin 482 metre, daima karlı. Şiddetli astımına rağmen oraya tırmanmaya çalışıp, zirveye hiçbir zaman ulaşamadan, her hafta sonu tırmanma çabasını sürdürür Che... Gençlik arkadaşlarından biri, ilk tanıştıklarında onun kaldığı odanın tek lüksünün duvardaki çivi olduğunu, Küba’da bakanken de evinin çilehaneler gibi bomboş olduğunu yazar. Dünyanın her yerinde aldığı sayısız armağanları, paketlerini bile açmadan, Küba’da gençleri yetiştirmek için açılmış eğitim merkezlerine gönderen Che, sadece bir kez istisna uygulayarak, kendisine armağan edilmiş ve birbirinin eşi on beş kol saatinden birini koluna takar, diğerlerini de en iyi arkadaşlarına dağıtır.
Dünyanın çeşitli yerlerinde, Che’nin saatini kolunda taşıyan insanlar vardır ki onlar için zaman, asla durmayan dinamik bir kavramdır özgürlük, aşk, devrim lehine işler. Kar leoparları gibi sürdürürler zirve yürüyüşlerini...

26 Şubat 2015 Perşembe

CHP: Che Guevara mezarında ters dönmüştür



CHP Sözcüsü, Haluk Koç, Erdoğan'ın Küba'daki fotoğrafına ilişkin, "Che Guevara mezarında ters dönmüştür" ifadesini kullandı.
ANKARA - CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç, parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi.

Latin Amerika turuna çıkan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Küba ziyaretindeki bir fotoğrafına değinen Koç, "Herhalde Che Guevara onu önünde gördüğünde mezarında ters dönmüştür" diye konuştu.

ABD-Küba yakınlaşmasına Che Guevara’nın kızından destek


ABD ile Küba arasında 53 yıl önce kesilen ilişkilerin yeniden canlanmaya başlaması, Küba Devrimi’nin önderlerinden Che Guevara’nın kızını sevindirdi.
VANCOUVER
ABD ile Küba arasında 53 yıl önce kesilen ilişkilerin yeniden canlanmaya başlaması, Küba Devrimi’nin önderlerinden Che Guevara’nın kızını sevindirdi.
Babasının adına Vancouver’da bu yıl altıncısı düzenlenen ve bugün başlayan Uluslararası Che Guevara Konferansı’na katılmak üzere Kanada’ya gelen Dr. Aleida Guevara, Küba ile ABD’nin yakınlaşmasını sevindirici bulduğunu söyledi.
Tercümanı aracılığıyla gazetecilere konuşan Aleida Guevara, "Olanların üzerinden çok zaman geçti. Babam sağ olsaydı, görüşmelere açık olurdu'' dedi.
Kendisi için önemli olanın, saygı, dayanışma ve dostluk olduğunu söyleyen Aleida Guevara, bunun iki ülke arasındaki ilişkilerde ana çizgi olmasını istedi. Babasının, "ABD insanlığın en büyük düşmanıdır" sözünün hatırlatılması üzerine Aleida Guevara, "İnanıyorum ki babam sağ olsaydı, görüşmelere açık olurdu" diye konuştu.
ABD’nin, Küba halkının kimliğine saygı duymadan, kaynaklarını yağmalamak istediği için düşmanları olduğunu ifade eden Aleida Guevara, "İki ülke arasında ticari ilişkiler nasılsa olur ama saygı ve eşitlik olmadan asla sağlıklı bir ilişki kurulamaz. ABD, kimliğime saygı duymak zorundadır" dedi.
Dr. Aleida Guevara, 6. Uluslararası Che Guevara Konferansı’nda Pazar günü yapacağı konuşmanın ardından Küba'ya dönecek.

22 Şubat 2015 Pazar

Yeni Devrimci Sözleri - en güzel Devrim Sözleri - Filozofların Devrim Sözleri

Devlet derim ona, herkesin ağı içtiği yere, iyilerin ve kötülerin; devlet, herkesin kendini yitirdiği yer. (nietzsche)

ya onurlu bir bakış yada görkemli bir direniş

“…Bizim her eylemimiz emperyalizme karşı bir savaş çağrısı ve insanlığın düşmanı ABD’ye karşı halkların birliği için savaş marşıdır…” Ernesto Che Guevara

“…Fethetmek zorunda olduğu sadece yeni bir dünya değildi, yeni dünya ile boy ölçüşebilecek olan insanlara kendisini feda etmesi gerekmektedir…” Fransa’da sınıf mücadeleleri / Karl Marx

“…Çok az olmamız felaket değil, milyonlar bizimle olacak…” Lenin

“…Zor olan başarılır, imkansız olan vakit alır…” Lenin

“…Yalan dört nala gider, gerçek adım adım yürür.
Fakat gene de vaktinde yetişir…” Norveç Atasözü

“…Mazlumun dostu, zalimlerin düşmanı olunuz…” Hz. Ali

“…Mümkünün son sınırlarına, imkansızı elde etmek için çabalayanlar ulaşabilir ancak.Gerçekleşmiş imkanlar, zorlanmış imkansızlıkların sonucudur…” Karl Liebknecht

“…Gerçek devrimciyi yöneten büyük aşk duygularıdır…” Ernesto Che Guevara

“…Satılmışlığı n, kahbeliğin, riyakarlığın, adiliğin ve her çeşit yabancılaşmanın karışımı olan karanlık denizin ortasında, güneşi batmayan bir
Ada
Ben ne şuralıyım ne buralı
Adalıyım Adalı
Adam ormanlıktır
Dostluk, yoldaşlık, mertlik ormanı
Bütün Adamı kaplar
Erdemin güneşi yirmidört saat aydınlatır Adamı
Biz Ada sakinleri bilmeyiz karanlığı…” Mahir Çayan

“…Onların bugün büyük görünen güçleri ve imkanları bizlere vız gelir.Onlar bir avuç biz ise milyonlarız.Kaybedec eğimiz hiçbirşey yoktur ama kazanacağımız koca bir dünya vardır…” Mahir Çayan

“Filozoflar dünyayı yalnızca değişik biçimlerde yorumladılar, oysa asıl sorun onu değiştirmektir.”

Karl Marx

Bir kutupta servet birikimi, diğer kutupta, yani kendi emeğinin ürününü sermaye şeklinde üreten sınıfın tarafında, sefaletin, yorgunluk ve bezginliğin, köleliğin, cahilliğin, zalimliğin, aklî yozlaşmanın birikimi aynı anda olur”

Karl Marx

“..insan ..dışındaki dünyayı değiştirerek, o (insan-emekçi) ayni zamanda kendi doğasını da değiştirir.””

Karl Marx

”Zor, yeni bir topluma gebe her eski toplumun ebesidir”

Din, baskı altındaki ezilen yaratığın iç çekişidir, kalpsiz dünyanın kalbidir, ruhsuz durumun ruhu olduğu gibi halkın da afyonudur.

Karl Max

“Dünyadaki her şey hareket halindedir…
Yaşam değişir, üretici güçler büyür,
eski ilişkiler çöker.”

Karl Marx

“İnsanların varlığını belirleyen şey,
onların bilinçleri değildir; tam tersine,
onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır.”

Karl Marx

“Yeni üretici güçler sağlamak için insanlar, kendi üretim biçimlerini değiştirirler; kendi üretim biçimlerini değiştirmek, yaşamlarını kazanma yollarını değiştirmek için de, bütün toplumsal ilişkilerini değiştirirler. El değirmeni size feodal beyli toplumu verir; buharlı değirmen ise, sınaî kapitalistli toplumu.”

(Karl Marks, Felsefenin Sefaleti )

“Bugün sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin solu içerisinde ideolojik mücadele, en son tahlilde, … uzun, dolambaçlı bir halk savaşıyla, zafere erişebileceğini savunanlarla, şehirlerde düşmanın çizdiği sınırlar içinde ‘legalite uğruna’ mücadele ederek kendi öz gücünün dışındaki güçlere bel bağlayanlar arasında cereyan etmektedir.”

( Mahir Çayan )

Çark dönmesine devam edecek; cuntalar birbirini takip edecektir. Kimileri “*******çü, laik” kimileri “reformcu” diye lanse edilecek, yurtsever aydınlar her defasında yeni bir umutla yeni gelenlere bel bağlayacak, sonra yanıldıklarını anlayacaklar, tekrar bir “ilerici” atılım olmasını bekleyeceklerdir.

Emperyalizmin işgali altındaki ülkelerde bu çark hep böyle döner. Ülkemizde de parçalanana kadar bu çark hep böyle dönecektir.
(1971, Mahir Çayan)

Biz Marksizmi entellektüel gevezelik ve dünya devrimci hareketinin trafik polisliğini yapmak için okuyup öğrenmiyoruz. Biz dünyayı değiştirmek için, dünyanın Türkiye’sinde devrim yapmak için Marksizmi öğreniyoruz!”

Mahir Çayan

Bu mücadele sınıflar mücadelesidir. Burada el titremesine, tereddüte ve kararsızlığa yer yoktur. Sınıflar mücadelesinde proletarya yoldaşlığının dışında feodal ve ataerkil ilişkilere yer yoktur.”

Mahir Çayan

“Örgütü, örgüt yapan, onu kitlelere tanıtan, programlar veya yaldızlı laflar değil, devrimci eylemdir.”

Mahir Çayan

Egemen sınıflar, sağlıklarında büyük devrimcileri ardı arkası gelmez kıyıcılıklarla ödüllendirirler; öğretilerini, en vahşi düşmanlık, en koyu kin, en taşkın yalan ve karaçalma kampanyalarıyla karşılarlar. Ölümlerinden sonra, büyük devrimcileri zararsiz ikonlar durumuna getirmeye, söz uygun düşerse, azizleştirmeye, ezilen sınıfları “teselli etmek” ve onları aldatmak için adlarını bir ayla (hâle) ile süslemeye çalışırlar. Böylelikle, devrimci öğretileri içeriğinden yoksunlaştırılır, değerden düşürülür ve devrimci keskinliği giderilir. Burjuvazi ve işçi hareketi oportünistleri, bugün işte marksizmi “evcilleştirme” biçimi üzerinde birleşiyorlar. Ögretinin devrimci yanı ve devrimci ruhu unutuluyor, siliniyor ve değiştiriliyor. Burjuvazi için kabul edilebilir ya da öyle görünen şeyler, ön plana çıkarılıyor ve övülüyor.

Lenin

“Eğer bir toplumda, devrim ve toplumsal değişim için koşullar olgunlaşmışsa, ama bu toplumsal değişimi gerçekleştirecek bir güç yoksa, o toplum için için çürümeye başlar.”

(Lenin)

“Herhangi bir örgütün karakterini doğal ve kaçınılmaz olarak tayin eden şey, o örgütün eyleminin muhtevasıdır.”

(Lenin)

“Parlamenter eylem bazı kişilere -Marksist geçinen bazı kişilere- uşaklık ünvanını, bazı kişilere de sürgün ve ağır hapis cezaları kazandırır”.

Lenin

“Bütün ülkelerde onlarca yıllık deneyimin gösterdiği gibi küçük burjuvazi(…) işçilerin ilk yenilgisinde ya da yarı yenilgisinde paniğe kapılır, aklını kaybedrer, sağa sola atılır”

Lenin

”İnsan gerçek dostlarını felaket anında tanır. Yenilgi yılları, iyi bir okuldur.”
Lenin

”Çok öğretici ve çok gülünç bir görünüm ile karşı karşıyayız. Burjuva liberal fahişeler, devrim çarşafıyla örtünmeye çalışıyorlar”

Lenin

“Baylar, korkunuzu, telaşınızı anlıyoruz. Bugün otlandığınız toprakları, fabrikaları madenleri korumak için her türlü vahşete hazırsınız. Ama bilmelisiniz ki, korkunun ecele faydası yoktur ve hiçbir vahşet bizi haklı davamızdan caydıramayacaktır. Sizi, kendi yarattığınız sosyal-siyasal çelişmeler içinde, döktüğünüz ve dökeceğiniz kanlar içinde boğacağız. Bizim ülkemize dönme hem de zaferle dönme umudumuz ve güvenimiz vardır. Ama sizler bir gün kaçacak ve bir daha dönemeyeceksiniz. Beyaz Ruslar’a bakın , Kral Faruk’a, Şah’a, Somoza’ya bakın ve halkın geleceğini görün.”

Yılmaz Güney

“Biz hep gurbet türküleri söylemek istemiyoruz. Dağlarımız, ovalarımız, ırmaklarımız bizi bekliyor… Bir köle olarak yaşamaktansa bir özgürlük savaşçısı olarak ölmeyi tercih ederim…

Yılmaz Güney

arkadaşlar!
dışarda bir şeyler oluyor farkında mısınız?
uykuda olanları sarsın, uyandırın. herkese söyleyin, yakında ışıklar kesilebilir.
karanlıkta ne yapacaksınız?

Yılmaz Güney…

‘’sorunun esası şudur: Ya devrim yolunu seçeceğiz… ya da, bu düzenin baskılarına, haksızlıklarına boyun eğerek, şu ya da bu biçimde teslim olarak yaşamayı seçeceğiz. bu çeşit bir seçiş, yok olmanın bir biçimidir.”

Yılmaz Güney

Herşeye rağmen düşmana inat yaşayacağız.Yarın bizim çünkü… Biz öleceğiz ama çocuklarımız bırakacağımız mirasi taşıyacaklar yüreklerinde… Ve onların yürekleri bizim altında ezildiğimiz korkuları taşımayacak……..

Yılmaz Güney

“Yarısını yedikten sonra elmizde bütün bir elma kalamayacağı gibi, çelişik taraflardan biri olmadan diğeri de olamaz”

Engels

”Önce siz ateş edin mösyö burjuvazi”

Engels

”Köle ancak bir kez satılır, proleter ise kendisini günbegün, saatbesaat satmak zorundadır.”

Engels

“Modern devlet, biçimi ne olursa olsun, özü itibarıyla kapitalist bir makinedir, kapitalistlerin devletidir, toplam ulusal sermayenin ideal kişileşmesidir. Üretici güçleri ne kadar çok kendi mülkiyetine geçirirse, o kadar çok gerçek kolektif kapitalist durumuna gelir, yurttaşları o kadar çok sömürür. İşçiler ücretli işçi, proleter olarak kalırlar. Kapitalist ilişki ortadan kaldırılmaz, bilakis doruğuna tırmandırılır.”

Engels

”Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin… savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle,
savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaklarsa ölüm hoş geldi, safa geldi…”

CHE

“Cinayete tanıklık edince tarafsız olamazsın. Durdurmak istemezsen taraf tutmuş olursun”

Lenin

“Eğer bir toplumda, devrim ve toplumsal değişim için koşullar olgunlaşmışsa, ama bu toplumsal değişimi gerçekleştirecek bir güç yoksa, o toplum için için çürümeye başlar.”

Bizde Bilirdik Sevgiliye Karanfil Almasini Lakin Ac Idik Yedik Karanfİl Parasini…yilmaz Guney…

Küba devriminin kazandırdıkları

Küba sokaklarında, “Devrim ne kazandırdı?” sorusuna verilen ortak yanıt “Küba halkına kimlik kazandırdığı...” Küba’da okuma-yazma oranı yüzde 100’e ulaştı... Her köye bir okul ve bir sağlık ocağı kuruldu... Küba’da evsiz ve işsiz kimse yoktur. Açlıktan ölen de yoktur...




Havana-MexIco CIty

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Latin Amerika gezisinin son durağı Meksika’nın başkenti Mexico City’ye gece yarısı ulaştık.
Havana’nın 55 yıllık sosyalist yapısının hafiften sallanmaya başladığı görüntüleri geride bırakırken Mexico City’de gelişmeye çalışan ve kapitalist modernitenin peşinden koşan ülkelere özgü görüntüyle karşılaştık.
Yeni yükselmeye başlayan gökdelenleri, ışık oyunlarıyla dikkati çeken AVM’leri, yoğun trafiği, Amerikan ve Japon yapımı cipleri, hızla koşturan insanlarıyla İstanbulvari büyüklükteki Mexico City’yi gördük.
Geride bıraktığımız Havana ile ilgili izlenimlerimize devam edelim.
Kübalı kimlik kazandı  
Küba sokaklarında, “Devrim ne kazandırdı?” sorusuna verilen ortak yanıt şöyle özetlenebilir:
“Devrim, Batista’nın aşağıladığı başta köylüler olmak üzere tüm Küba halkına kimlik ve kişilik kazandırdı. Kübalı olmak, tüm zor koşullara rağmen bir övünç kaynağı oldu. Fidel Castro’nun ABD’ye kafa tutması, terörist devlet ilan etmesi, Küba’yı işgal girişimlerini savaşarak başarıyla püskürtmesi, Kübalı gençlerin hâlâ en önemli gurur kaynağıdır. Batista’nın Amerikalılara, mafya babalarına, feodal ağalara, ABD işbirlikçilerine peşkeş çektiği bütün arazilere ve yapılara el koyup halka dağıtması devrimin ilk icraatıydı. Ondan beri ağır bir ambargo altında olmasına rağmen Küba’da okuma-yazma oranı yüzde 100’e ulaştı. Her köye bir okul ve bir sağlık ocağı kuruldu, en az bir öğretmen, bir doktor ve bir hemşire gönderildi. Küba’da evsiz kimse yoktur. İşsiz kimse yoktur. Açlıktan ölen de yoktur. Dünyada çocuk ölümlerinin en az olduğu ülke Küba’dır. Kişi başına en fazla doktorun düştüğü ülke de Küba’dır. Eğitim, sağlık hizmetleri bedavadır.”
Mahalle meclisleri
Küba devriminin 1968 kuşağı başta olmak üzere dünya soluna simge olmuş Che Guevara ve Fidel Castro figürlerinin hâlâ canlılığını koruduğu Küba sisteminde siyaset, “mahalle meclislerinde” başlıyor.
Komünist Parti’ye ve “mahalle meclisine” girmeden önce gençlerin “gönüllü” hizmetlere katılması siyasete girmenin ilk koşulu.
“Gönüllü sosyalist gençlik”, okul zamanı dışında köylere gitmek, okuma-yazma öğretmek, ilkyardım dersleri vermek, köylülerin şikâyetlerini toplayıp Komünist Parti’ye iletmekle siyasete giriş yapıyor.
Bu, Küba Devrimi’nin 55 yıldır sürdürdüğü bir çalışma tarzı.
Gençler, bu aşamadan geçtikten sonra isterlerse Komünist Parti’ye üye olmak için başvuruyorlar. Üyelikleri kabul edildikten sonra ilk hedef, yaşadıkları yerde mahalle meclisine seçilmek oluyor.
Gönüllü çalışmaları yeterli görülürse, partiye üye kabul ediliyorlar.
Mahalle meclisinde ise birkaç apartmanlık nüfusun her derdinden sorumlu oluyorlar. Çocukların okula gönderilmesi, yaşlıların hastaneye taşınması, mahallenin temizliği ve güvenliği onlardan soruluyor. Üyelikten sonraki hedefleri ise CDR denilen mahalle meclisi başkanlığına seçilmek.
Bu, Türkiye’deki sistemde, muhtarlığa denk geliyor.
Başkanlıktaki çalışmalar, sorumluluk alanındaki vatandaşlar tarafından başarılı bulunursa, bir sonraki aşama ilçe meclisi üyeliğine ve sonrasında başkanlığına seçilmek.
Arkasından il meclisi ve il meclis başkanlığı geliyor.
Küba’da, bu aşamalarda en az 20 yılınızı başarıyla geçirdikten sonra Küba parlamentosuna milletvekili olarak seçilebiliyorsunuz.
Devlet başkanını ise bu aşamalardan geçilerek oluşmuş Meclis seçiyor.
Küba’daki siyasal sistem ve hizmet anlayışı hâlâ bu şekilde işliyor. Küba’nın tek partisi olan Küba Komünist Partisi 55 yıldır böyle çalışıyor.
Karne uygulaması
Ambargo altındaki Küba’da tıpkı Sovyetler’de görüldüğü gibi bazı ürünlerin alımında karne uygulaması da devam ediyor. Zaman zaman bazı alışveriş merkezlerinin önünde kuyruklar görülüyor. Hangi malın üretimi kısıtlıysa, Komünist Parti, vatandaşlara karne yoluyla belli miktarda ürün alma hakkı veriyor. Bu bazen bakliyatta, bazen ekmekte, bazen giysilerde olabiliyor. Halkın kuyrukta mal almaktan şikâyetçi olup olmadığına ilişkin sorumuza sokaktakiler müstehzi bir yanıt veriyorlar: “Biz ona kuyruk değil, sosyalleşme fırsatı diyoruz.”
Sol için Küba dersleri
Çin’in kendine özgü yapısı bir kenara bırakılırsa sosyalizmin son kalesi konumundaki Küba’da durum, dünya solunun liderleri ve düşünürleri için dersler çıkarılması gereken bir laboratuvar olarak görülebilir.
Sovyetler’in yıkılmasından sonra 25 yıl ayakta kalabilmesine rağmen kapitalist modernite zincirine Küba’nın da bağlanmaya yüz tuttuğu söylenebilir.
Komünist tek parti yönetimlerinin sunduğu seçeneksiz sistem Sovyetler Birliği’nde görüldüğü gibi tıkanmaya yüz tutmuş durumda.
Bu noktaya gelmiş diğer ülkeler gibi kapitalist üretim ilişkilerine, özel mülkiyete, özelleştirmeye, sistemin kanıksadığı ve cazip kıldığı üretim ve tüketim çılgınlığına doğru yöneliş karşısında dünya solunun henüz geliştirebildiği ve uygulamaya geçirebildiği bir alternatif yok.
Kapitalist evrimin ve kapitalist sistemin dengesiz ve zorlu yaşam koşuşturması dayatmasına karşılık sosyalist ve kapitalist düzenlerin üçüncü bir seçeneği henüz ortalıkta görünmüyor.
Dünya solu yine, “mahalle meclisleri” modeli üzerinden, devlet baskısının olmadığı, yerel-özerk yönetimlerin bir çözüm olabileceği üzerinde duruyor.
Yeniden Bakunin’in anarşizminden model çıkarma çalışmaları gündemde.
Katı devlet yapısına dönüşmemiş, halkın kendi meclislerinde kendi sorunlarına çözüm ürettiği, karar mekanizmasını oluşturduğu; teknolojiden uzak, doğayla uyumlu, çevreci, kapitalizmin uydurduğu ihtiyaçlara sırt çeviren, kapitalist modernitenin alt ve üst yapısından uzak duran bir model tartışılıyor.
Kent yaşamına, sonu gelmeyen teknoloji bağımlısı yaşama tepki göstererek kırsal kesimde, bozulmamış küçük sahil kasabalarında, “komünal” yaşam biçimleri oluşturan aydınların yeni ideoloji tartışmaları bütün dünyada ilgiyle izleniyor. Yerel-özerk yönetimlerden ilkel toplum yaşam tarzına kadar birçok seçenek üzerinde derin tartışmalar yapılıyor. Ancak henüz bir model oluşturulabilmiş değil.
Son sosyalist ülke Küba’nın kapitalizm potasına doğru fırlatıldığı bugünlerde dünya solu yerleşik yaşam öncesi eşitlik arayışı dahil olmak üzere beyin fırtınalarını sürdürüyor.
Üçüncü seçenek henüz ufukta yok.

Devrim Meydanı’nda üç portre var: Che, Marks ve Jose Marti. Devrimin üç kahramanı diye anılıyor. Fidel Castro ise “Ben yaşarken heykelimi yapmayın öldükten sonra halkım isterse yapar” diyor.

26 Ocak 2015 Pazartesi

Che Guevara'nın ölüm sonrası fotoğrafları ortaya çıktı

Arjantin doğumlu Marksist doktor Che Guevara, 1959 yılındaki Küba’daki devriminin ardından, 9 Ekim 1967’de Bolivya’da Vallegrande kenti yakınlarındaki La Higuera’da Bolivya ordusu tarafından öldürülmüş, cesedi teşhir edilmişti. 39 yaşında hayatını kaybeden Guevara’nın cansız bedeninin fotoğraflarını çeken kişilerden biri olan AFP foto muhabiri Hutten’in kareleri ilk kez ortaya çıktı.

FOTOĞRAFLAR BASINLA PAYLAŞILDI

Hürriyet'in haberine göre; İspanya’da Imanol Arteaga isimli bir kişi, Fransız muhabirin, Bolivya’da misyonerlik görevi nedeniyle bulunan dayısı Luis Cuartero’ya verdiği Che’nin fotoğraflarını basınla paylaştı. AFP ajansına konuşan Arteaga, “Anne ve babam 1967 Kasım ayında evlenmişler. Dayım Luis Cuartero düğün için İspanya’ya geldiğinde Che’nin fotoğraflarını getirmiş. Dayım öldükten sonra fotoğrafların nerede olduğunu yengeme sordum. O da fotoğrafları sakladığı yerden çıkararak bana verdi” dedi.

Che Guevera'nın kızından ABD açıklaması: Babam olsaydı...


Che Guevara'nın kızı Dr. Aleida Guevera, "Babam sağ olsaydı görüşmelere destek verirdi" dedi.
Haber görseli
ABD ile Küba arasında 53 yıl önce kesilen ilişkilerin yeniden canlanmaya başlaması, Küba Devrimi'nin önderlerinden Che Guevara'nın kızını sevindirdi.

Babasının adına Vancouver'da bu yıl altıncısı düzenlenen ve bugün başlayan Uluslararası Che Guevara Konferansı'na katılmak üzere Kanada'ya gelen Dr. Aleida Guevara, Küba ile ABD'nin yakınlaşmasını sevindirici bulduğunu söyledi.

Tercümanı aracılığıyla gazetecilere konuşan Aleida Guevara, "Olanların üzerinden çok zaman geçti. Babam sağ olsaydı, görüşmelere açık olurdu'' dedi.

Kendisi için önemli olanın, saygı, dayanışma ve dostluk olduğunu söyleyen Aleida Guevara, bunun iki ülke arasındaki ilişkilerde ana çizgi olmasını istedi. Babasının, "ABD insanlığın en büyük düşmanıdır" sözünün hatırlatılması üzerine Aleida Guevara, "İnanıyorum ki babam sağ olsaydı, görüşmelere açık olurdu" diye konuştu.

ABD'nin, Küba halkının kimliğine saygı duymadan, kaynaklarını yağmalamak istediği için düşmanları olduğunu ifade eden Aleida Guevara, "İki ülke arasında ticari ilişkiler nasılsa olur ama saygı ve eşitlik olmadan asla sağlıklı bir ilişki kurulamaz. ABD, kimliğime saygı duymak zorundadır" dedi.

Dr. Aleida Guevara, 6. Uluslararası Che Guevara Konferansı'nda Pazar günü yapacağı konuşmanın ardından Küba'ya dönecek.

21 Ocak 2015 Çarşamba

Herkesin Kendi Che’si Var

Che Guevara 43 yıl önce Bolivya'da bir askeri birlikte silahlı çatışmadan sonra yaralı olarak yakalandı ve kısa süre sonra da öldürüldü. Sonraki yıllarda Che, dünya kültürünün bir parçası durumuna geldi. Çok sayıda ülkede, birbirinden çok değişik insanlar onu isim olarak biliyorlar, fotoğrafını tanıyorlar.
Che isyanın, daha iyi bir dünya istemenin, bugünden memnun olmamanın, muhalifliğin dünya çapında en popüler ismidir. Bu popülerlik daha yıllarca sürecek gibi de görünüyor.
Che'nin öldürülmesinin 43. yılında, Che'nin nasıl dünya kültürünün bir parçası durumuna geldiğini kısaca incelemekte yarar var.

Che ve '68

Che Guevara ile ilgili kalın bir biyografi kitabı yazan Castaneda, Che'nin 1968 sayesinde bu denli tanındığını belirtir. "Eğer", der, "üç yıl daha erken, Kongo'dayken ölseydi, bu denli tanınmazdı."
Bu saptama en azından başlangıç için doğrudur.
Che'nin öldürülmesinden kısa süre sonra, 1968 başında Vietkong'un savaşın gidişatını değiştiren büyük Tet saldırısı başlamış ve ardından değişik ülkelerde büyük gençlik eylemleri gelmiştir. Bu eylemler bazı ülkelerde işçilere de ayılır.
Her ülkenin kendi 68'i vardır: Meksika'nın, Çekoslovakya'nın, Polonya'nın, ABD'nin, Almanya, Fransa ve Türkiye'nin...
Che, kimisinde daha az kimisinde daha çok olmak üzere bütün 68'lerde sembol bir isim olarak yer alır.
68 bir yıl değildir, bölgelere ve ülkelere göre değişen bir dönemdir. 68'den değil, uzun 68'den söz edilmesi gerekir.
Latin Amerika için 68'in 1959'da Küba devrimiyle başladığı ve 1974'te Şili'de Allende'ye karşı darbeyle sona erdiği kabul edilir.
Türkiye 68'i için, 1965'te TİP'in 15 milletvekiliyle Meclis'e girmesiyle 12 Eylül 1980 darbesi arasındaki dönemi kapsar saptaması yapılabilir.
68 değişik ülkeler ve bölgelerde değişik zamanlarda bitti, ama Che Guevara bitmedi.
Che'nin dünya kültürünün bir parçası durumuna gelmesi sadece 68'in sembol ismi olmasına bağlanamaz.

Herkesin Che'si

Che resimli tişört giymek, evine Che'nin fotoğrafını asmak için devrimci olmak gerekli değildir. "Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin" diye başlayan Che'nin ünlü cümlesi, Beşiktaş taraftarlarınca da değiştirilerek kullanılabiliyorsa, Che'de herkese hitap eden bir yan var demektir.
Che, önemli bir tarihsel şahsiyet olmak için başarılarla dolu bir hayat şart değildir, saptamasını doğrular. Che'nin hayatı başarıdan çok başarısızlıklarla doludur. Küba devriminin önderlerinden birisi olması dışında başarısı yoktur. Gerilla savaşı anlayışı sınırlı bir başarının ötesine geçememiş, sosyalist ekonomi konusundaki görüşlerini Küba'da bile hayata geçirememiş, insan bilincinin değiştirilmesinin büyük önemini yeterince anlatamamış ve SSCB'nin reel sosyalizm anlayışına karşı tutumu etkili olamamıştır.
Che'yi yıllar sonrasına kadar taşıyan, başarısızlık belirleyici olsa bile yeterince başarıyı da içeren hayat tarzıdır. Che, her insanda bilinçli ya da bilinçsiz olarak var olan "hayatın karşısında cesur olabilecek miyim?" sorusuna cevap verir. Hayatın karşısında cesur olabilmeyi devrimcilik kapsamında görmemek gerekir. Burada cesaretin toplumsal bir işlevi olabileceği gibi, bireysel sınırlar içinde de kalabilir. Hayatın karşısında cesur olabilen insan, aynı zamanda kendini gerçekleştirebilen, en azından bunu ciddi olarak deneyebilen insandır.
İnsanın kendisini gerçekleştirmesi, sahip olduğu bütün yetenekleri sonuna kadar geliştirebilmesi demektir. Ne ki, insanın yeteneklerinin sınırlarına çarpması için, o sınırı aşmayı denemiş olması gerekir. Başka türlü o sınıra ulaşabilmek mümkün değildir.
İnsanın yeteneklerinin sınırını aşması, aynı zamanda başarısızlık anlamına gelir. Hayatın karşısında cesur olmak, kendini olabildiğince gerçekleştirmeye çalışmak, başarısızlığın faturasını ödemeyi de göze almak demektir.
Che, gerilla savaşından sosyalist ekonominin işleyiş kurallarının belirlenmesine, insan bilincinin öneminden reel sosyalizmin eleştirilmesine kadar, birçok alanda, gerek kendi yeteneklerini aşmasından ve gerekse de koşulların yeterince elverişli olmamasından dolayı sınırlara çarpmıştır.
Sınırlara çarpmak, önce o sınırlara kadar gidebilmeyi gerektirir. Buradan hareketle, Che'nin başarısızlıklarının, başarılarının üzerinde yükseldiği söylenebilir.
Düşündüğü gibi yaşamak, yapmak istediklerini yapmak ya da en azından onları yapmayı ciddi olarak denemek; kısacası hayatın karşısında cesur olabilmek...
Che, hayat tarzıyla bunu göstermiş ve kuşaktan kuşağa aktarılan bir sembol haline gelmiştir.
Koşullara göre bu sembol, devrimciliğe ve genel olarak politik mücadeleye uzak hayat tarzlarına da tercüme edilebilir.
Che, değişik hayat tarzlarına tercüme edilebilen kültürel bir semboldür. Böyle bir sembolün insanlığın en eski ideolojisi olan dinden tümüyle bağımsız olması düşünülemez. Che, ateisttir, ama bu durum öldürüldükten sonra çekilen fotoğraflarında yüzünün İsa'ya benzetilmesini engellememiştir. Çok sayıda Hıristiyan'a göre Che de, tıpkı İsa gibi, insanlığın kurtuluşu yolunda öldürülmüştür. Che ve İsa'nın kurtuluş anlayışlarının birbirinden çok farklı olması, özellikle Latin Amerika ülkelerinde Che'nin İsalaştırılmasına engel olmamıştır.
Her hayat tarzına, her dönemin koşullarına uyarlanabilecek kültürel bir sembol olarak Che, daha uzun yıllar yaşayacak gibi görünüyor.
Che, Jean Paul Sartre'ın belirttiği gibi, dönemin en gelişmiş insanıdır.
Bizdeki bir deyimle insanı kamil'dir.
Böylesi bir insan olmak, bilinçli ya da bilinçaltında bulunan bir amaç olarak çok sayıda insanda vardır. (EE/TK)

Che'nin Gözleri...



Dünyanın kudret sahipleri akıllarından çıkartmasalar iyi olur: Che Guevara'nın sabırsız gözleri onu içine tıkmaya çabaladığımız tişörtün bağrından alev alev bakmaya devam ediyor.

Latin Amerika'da kıtasal bir devrimin ilk adımını atmak üzere gittiği Bolivya dağlarında 9 Ekim 1967'de öldürülüşünün 40. yılında, Ernesto Che Guevara'yı Ariel Dorfman'ın onun yaşamı ve ölümünün günümüz gençliği için taşıdığı anlamı çözümleyen makalesiyle (*)anıyoruz.
1970'lerde yayınlanan Tricontinental dergisinden bir kapakChe diye bildiğimiz Ernesto Guevara, Ekim 1967'de Bolivya ormanlarında katledildiğinde yalnızca Latin Amerika'da değil bütün dünyada da benim kuşağım için zaten bir efsaneydi.

Efsane...

İşini ve ülkesini yeryüzünün yoksullarının kurtuluşu için terkeden bu meçhul Arjantinli doktorun öyküsü de birçok destan gibi bir yolculukla başlamıştı. 1956'da Fidel Castro ve bir avuç savaşçısıyla birlikte, çılgınca bir planla Küba'ya çıkartma yapıp diktatör Fulgencio Batista'yı devirmek üzere dökük Granma yatı üzerinde Karayip Denizi'ni aşmıştı. Karaya ayak bastıklarında geçit vermez bir bataklığa düşüp müfrezedekilerin çoğunu kayıp veren savaşçılardan sağ kalabilenler çatışa çatışa Sierra Maestra'ya tırmanmayı başardı. İki yıldan biraz fazla süren, Guevara'nın gözünü budaktan sakınmadığı cesareti ve maharetiyle parlayıp komutan unvanını aldığı gerilla harekatının ardından isyancılar Havana'ya girdiler ve Kuzey ve Güney Amerika'nın ilk ve tek muzaffer sosyalist devrimini başlattılar. Che'nin imgesi devasaydı: Yeryüzünün egemen gücü Yankiler'e meydan okuyan mitolojik dev Che. Bencillikten arınmış ve başkalarını tutkuyla seven Yeni İnsan'ın eskinin yıkıntıları içinden, güç kullanılarak yaratılmasını savunan ahlak timsali Che. Astım hastası olmasına karşın, baskı ve zulme karşı mücadeleyi sürdürmek için Küba devrimini bırakarak sırra kadem basan romantik Che.
39 yaşında Vallegrande'de kurşuna dizilmesi Che'nin efsanevi yüceliğine sadece yücelik katmış oldu. O ölüm döşeğinde neredeyse açılacakmış gibi duran kısık gözlerle yatan İsavari beden; ona yakıştırılmış mıydı ondan nakledilmiş miydi tam olarak bilemediğimiz o korkusuz son sözler -"Ateş et korkak, yalnızca bir insan vuracaksın"; katillerinin onun ölüsünden dirisinden daha çok korktuklarını ele veren o bilinmeyen mezar ve o kesilmiş elleri: Bunların tümü o dikbaşlı zamanların zihnine ve belleğine kazındı. O dirilecek, diye bağırıyordu 60'lar sonu gençliği; bunu Şili'nin başkenti Santiago sokaklarında avazım çıktığı kadar haykırırken bütün Latin Amerika'yı da benzer andların kat etmiş olduğu bugün gibi hatırımda: "No lo vamos a olvidar"! Onu unutturmayacağız!

Tanrısallaşan imge

Che'nin, Bolivya'da öldürüldükten kısa süre sonra morgda çekilen fotoğrafıOtuzu aşkın yıl geçti ve hakikaten de ölü kahraman kolektif belleğimizdeki yerini korudu ama çoğumuzun tam olmasını beklediği şekilde değil. Che şimdi her yerde ve her zaman hazır ve nazır: Kahve fincanları ve posterlerden bize bakıyor, anahtarlık ve takıların ucunda sallanıyor; rock parçalarının ve resim-heykel sergilerinin orasından burasından çıkıyor. Efsanenin yuttuğu gerçek kişinin ortadan kayboluşu, imgesinin böylesine tanrısallaşmasına eşlik ediyor. Beresi yıldızlı isyancı gerillayı idolleştirenlerin çoğu onun aramızdan ayrılışından çok sonra dünyaya geldiler ve yaşamı ile amaçları hakkında sadece kabataslak birşeyler biliyorlar. Düşman askerlerinin yarasını saran şefkatli ve cömert Che yok artık; daha sıkı bir muharip olmasını önlüyor diye yaşam sevgisini törpülemeye çabalayan yılmaz savaşçı yok artık; Küba hapisanelerindeki tutsakları adil bir yargılama olmadan kurşuna dizme emirlerine imza atan daha bulanık ve karışık Che de yok.
Şahsiyetindeki karmaşıklığın böylesine silinip gitmesi her ikonun kaderi aslında. Ama şimdi Che'ye tapınan insanlığın, onun inandığı herşeye neredeyse tamamen sırt çevirmiş olması çok daha çapraşık bir durum. Ulaşmayı umduğu gelecek, Che'nin ideallerine ve fikirlerine saygılı çıkmadı. 60'larda, onun kendini feda edişinin toplumsal eylemle, ezilenlerin sisteme karşı ayaklanarak -Che'nin kendi sözleriyle- iki, üç, daha fazla Vietnamlar yaratmasıyla selamlanacağını varsayıyorduk. Özellikle Latin Amerika'da pırıl pırıl binlerce genç insan onu örnek alarak çıktıkları dağlarda ya da kentlerin karanlık hücrelerinde, kendi topyekun kurtuluş hayallerinin de Che'ninkiler gibi gerçekleşmeden kalacağını asla bilmeksizin boğazlandılar yada işkencelerde öldürüldüler. Vietnam bugün, sadece isyan ateşiyle pişmiş bir ülkenin küresel piyasayla aktif bütünleşme arayışının örneği olarak taklit ediliyor. Guevara'nın uzlaşma bilmeyen, gerçeklere boyun eğmeyen mücadele tarzı da, ahlaki mutlakçılığı da geçerli değil artık. Arkamızda bıraktığımız çeyrek yüzyılda Latin Amerika, Doğu Asya ve komünist dünyada demokrasiye barışçı geçiş örnekleri bir yana kalsın, dönemin büyük devrimlerinden (Güney Afrika, İran, Filipinler, Nikaragua) de çıka çıka eski hasımlarla pazarlıklar, al gülüm ver gülüm hesapları çıktı. Hiçbirşey Che'nin bıkmadan usanmadan ölüme meydan okuyuşuna bunlar kadar uzak olmazdı. Karizması ve ahlaki tavrıyla bize Che'yi anımsatan Chiapas Maya ayaklanmasının sözcüsü komutan yardımcısı Marcos'un bile kahramanının ekonomik ya da askeri teorileriyle boy ölçüşmesi olanaksız. 

Günümüz gençliğinin Che'si  

Andy Warhol'un Che'nin anısına tasarladığı posterO zaman, Che'nin özellikle hali vakti yerinde gençler arasındaki yaygın popülaritesini nasıl açıklamalı?
Durmaksızın yer değiştiren kimlikler ve ittifaklar çağında, bir kez olsun davasına sadakatten şaşmaksızın bir ülkeden ötekine koşan, hudutlar aşan, sınır tanımayan maceracı fantezisi belki de çağımızın huzursuz gençliğine tutkulu bir ahlaki bağlanışla çağdaş göçebe ruhunun optimal bir bileşimini sunuyordur. Boylu boyunca bir siniklik, çıkar ve çılgın tüketim dünyasına gömülmüş oldukları için asla onun ayak izlerini takip etmeyecek olanların gözünde hiçbir şey Che'nin maddi refaha ve gündelik arzulara sırt çevirişi kadar hoş olamaz. Che'yi bu kadar çekici kılanın, onun bize bu kadar uzak, onun hayatını tekrar etmenin imkansızlığının bu kadar aşikar oluşu olduğunu söyleyebiliriz. Ve Che de hippi saçları ve seyrek devrimci sakalıyla kural tanımaz, isyancı 60'lara, şimdi jestler ve modaya indirgenmiş olan o fırtınalı geçmişe açılan mükemmel bir postmodern kanal değil mi? TIME'ın 20. Yüzyılın en önemli yüz kişisi arasına ancak girebilen iki Latin Amerikalı'dan birinin de kolayca bir isyan simgesine dönüştürülebilir olmasının nedeni acaba onun artık hiç tehlikeli olmayışı olabilir mi?
Ben bundan o kadar emin olmazdım. Dünya gençliğinin, posterleri duvarlarından kendilerini selamlayan bu insanın, dünyanın yoksullarının, yerinden yurdundan edilmişlerin, los pobres de la tierra'nın sonsuza kadar kendi kaderlerine terkedildikleri bir dünyaya katlanamadığı için ölmeye hazır bu dünyevi azizin kendileriyle bu denli ilintisiz  olamayacağını kavrayacaklarını düşünüyorum.
Yaşamayan kahramanlardan ve onların şahadetlerinin yaşayanların omuzlarına yıktığı büyük yüklerden ne kadar çekinsem de bir kehanette bulunmaksızın edemeyeceğim. Bunu bir uyarı da sayabilirsiniz. Bu gezegende 3 milyarı aşkın insan yaşamlarını sürdürmek için günde 2 doları bile bulamıyor. Ve doğan her günle birlikte 40 bin çocuk -yani her saniyede bir çocuk!- süreğen açlıkla ilintili hastalıklara yakalanıyor. On yıllar önce Che'yi, kendisini Bolivya'da bekleyen mermiye ve o fotoğrafa götüren yolculuğa çıkartan dehşetengiz adaletsizlik ve eşitsizlik hep orada, olduğu yerde durmaya devam ediyor.
Dünyanın kudret sahipleri akıllarından çıkartmasalar iyi olur: Che Guevara'nın sabırsız gözleri onu içine tıkmaya çabaladığımız tişörtün bağrından alev alev bakmaya devam ediyor. (EK/NZ)
_______________
Ariel Dorfman bu makaleyi ABD'de yayımlanan haftalık haber dergisi TIME'ın 20. yüzyılın yüz önemli insanı arasında yer verdiği Che Guevara anısına 14 Haziran 1999'da kaleme almıştı. Makaleyi Ertuğrul Kürkçü İngilizce'den çevirdi.
Bugün 65 yaşında olan Dorfman Arjantin-Şili kökenli bir yazar, romancı, oyun yazarı, öğretim üyesi ve insan hakları savunucusu.
Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Arjantin'de dünyaya gelen Dorfman doğumundan kısa süre sonra ailesiyle ABD'ye göç etmiş, 1954'te de Şili'ye geri dönmüştü. Dorfman, Şili Üniversitesi'nde öğrenim gördü, daha sonra bu üniversitede profesör oldu ve 1967'de Şili yurttaşlığına geçti. 
Dorfman 1970'ten 1973'e kadar Başkan Salvador Allende yönetiminde kamu görevlisiydi. Augusto Pinochet'yi iktidara getiren askeri darbenin ardından sürgüne gitmek zorunda kaldı.
1985'ten bu yana ABD'de Duke Universitesi'nde öğretim üyesi olan Dorfman halen Walter Hines Page Research'te bölüm başkanı, edebiyat ve Latin Amerika araştırmaları profesörü. Şili'de demokrasiye geçildiği 1990'dan bu yana ABD ile Şili arasında gidip gelerek her iki ülkede de öğretim üyeliği yapıyor.
Dorfman yapıtlarında çoğunlukla diktatörlüğün zulmünü, son dönemlerinde de sürgün sorunlarını işlemişti. En ünlü oyunu Ölüm ve Genç Kız ("Death and the Maiden")1994'te yönetmen Roman Polanski tarafından filme alındı. Son romanı Dadı ve Buzdağı (“The Nanny and the Iceberg”) başlığıyla yayınlandı.

Yakamda, Çantamda, Kalbimin Üstünde Che...

Che ölümünün 41. yılında bir çok kişinin tişörtünde, rozetinde ya da çantasında bir simge. Kimilerinin siyasi sebeplerle, kimilerinin de moda olduğu için aldığı Che'li ürünler Beyoğlu Halep Pasajında hep iyi satıyor.
Tişört, rozet, kartpostal, afiş, poster, kolye, saat, çanta, çorap... Hepsinin üzerinde sloganlar, rock yıldızları, marka amblemleri, film yıldızları, komik sözler, resimler... Ve bir de 9 Ekim 1967'de Bolivya'da öldürülen Marksist devrimci Ernesto Che Guavera.
Beyoğlu Halep Pasajındaki dükkanların vitrinlerinde ve standlarında sayısız ürünün arasında bir devrimci olarak beliriyor Che. Öldürülüşünün 41. yılında Alberto Korda’nın çektiği efsane fotoğrafı ve diğerleri çarpıyor gözüme.

Guerrilerro Heroico*'dan pop ikonuna

Köstebek isimli mağazanın sahibi Süsen Soylu “Bazı ürünler bazen çok satar ve birden talep kesilir. Ancak Che’li ürünler hep ‘satan’ ürünlerdir” diyor.
Küba devriminin önemli figürlerinden, teorisyen, eylemci ve gerilla Che “hep satıyor”.
Soylu, Che’li ürünleri alanların genelde gençler olduğunu ancak her alıcının siyasi bir bilince sahip olduğunu söylemenin zor olacağını ekliyor sözlerine. “Çünkü” diyor “İstiklal Caddesinde, barda, kafede, okulda... Kısacası herhangi bir yerde birilerinin üstünde görüp özeniyorlar.”
Yıllardır bu pasajda tişört, kolye, kemer, çanta gibi ürünler satan Soylu, Che tişörtlerini daha çok erkeklerin aldığını, kadınların ise kolye ve rozetleri tercih ettiğini söylüyor.
Che tişörtü giymeyi doğru bulmayanlar da var...
“Dükkana gelip ürünlere bakan, inceleyen ancak tişörtü sevse dahi politik olarak Che’nin imgesinin bir ürün olarak satılmasına karşı olan kişiler de var ve bu insanlar tercihlerini başka şeyler için kullanıyorlar.”

"Atatürk kadar olmasa da önemli adam" 

Köstebek’in yanındaki bir başka dükkana giriyorum. “Çok bilgim yok abi ama sana yardım etmek isterim” diyen satış elemanıKerem “Ahmet Kaya tişörtü alanın muhakkak ki bir tane de Che tişörtü aldığını” söylüyor. Ve ekliyor: “E tabi Kaya da dağlardan bahsediyordu, Che de dağlara çıkmıştı. Paralellik var.”
Bazen anne babaların gelip çocuklarına ve kendilerine Che tişörtleri aldığını anlatan Kerem "Ben çok tanımıyorum. Ama Atatürk kadar olmasa da önemli bir adam. Hem kapitalizme de karşı. Ben de karşıyım” diyerek “sempatisini” ifade ediyor.
Kerem’e göre de tişörtleri alanların çoğu Che’nin siyasi kişiliğinden, mücadelesinden habersiz. Ancak "Çok satıyoruz bu tişörtleri” diyen Kerem satışlardan da Che’li ürünlere olan ilgiden de memnun.

De tu querida, comandante Che Guevera...

Özellikle rozet ve poster almak isteyenlerin uğrak mekanı Liman pasajdaki bir diğer popüler dükkan.
Satış elemanı Gürkan rozetleri Che’yi yeni öğrenen, onun mücadelesiyle yeni tanışan kişilerin daha çok aldığını,
hakkında yapılan filmin -Motosiklet Günlüğü adlı filmden bahsediyor- satışları arttırdığını söylüyor.
"Bazıları da görsel olarak beğeniyor. Sonra bize soruyor 'bu kim' diye. Anlatınca da hoşuna gidiyor ve alıyorlar."
Soylu, Kerem ve Gürkan'a teşekkür edip pasajdan çıkıyorum. Yağmur başlıyor. O meşhur şarkı dolanıyor dilime. İstanbul'dan Bolivya dağlarında öldürülen Che'ye selam yolluyorum:
"Aquí se queda la clara, la entrañable transparencia, de tu querida presencia, comandante che guevara..." (biz mücadelemize devam edeceğiz / tıpkı sen yanımızdayken olduğu gibi /
ve fidel'le sana diyoruz ki / sonsuza kadar, komutan)(BÇ/EÜ)
* Kahraman Gerilla: Albert Korda'nın bugün her yerde kullanılan meşhur fotoğrafına verdiği isim.

Fidel'in Gözünden Ernesto Che Guevara

 "Fidel, 
 Şu anda aklıma çok şey geliyor. Seninle Meksika'da Kübalı devrimcinin evinde tanışmam, bana sizinle gelmemi teklif etmen, Sierra Maestra'da yaşadığımız tehlikeli anlar. Zafer yolunda çok sayıda yoldaşımızı kaybedişimiz. ... 
 Bugün artık daha olgun olduğumuz için bize bir sürü şey daha az dramatik geliyor. Oysa olaylar kendini tekrarlıyor. Ben de kendimi Küba Devrimi'ne bağlayan görevimi tamamlamış olduğumu hissediyor ve sana, bütün yoldaşlara, artık benim de olan halkına veda etme vaktinin geldiğini düşünüyorum. 
 Şimdi dünyanın başka ülkeleri de benim mütevazı çabalarımı talep ediyorlar. Küba'nın başında olma sorumluluğun nedeniyle sana yasak olan şeyleri ben yapabilirim. Ayrılma zamanı geldi çattı artık. ... Eğer son saatim beni başka bir gökyüzü altında bulacaksa, son düşüncem bu halk ve özellikle sen olacaksın. Zaten nerede olursam olayım, her zaman sırtımda Kübalı bir devrimci olmanın sorumluluğunu hissedeceğim ve bu sorumluluğa uygun davranacağım. 
 Seni bütün devrimci ateşimle kucaklıyorum. Che."
David Deutschmann'ın hazırladığı Fidel Castro Ruz'nun anlatılarından oluşan"Che'li Anılar" Murat Uyurkulak ile Murat Harmancı'nın çevirisiyle Agora Kitapevinden çıktı.
Deutschmann "Bir insan ve devrimci olarak Che Guevara hakkında yazmak söz konusu olduğunda Fidel Castro'dan daha iyi konumda kim olabilir. Onlarınki Latin Amerika'nın çehresini değiştiren ve dünyanın dört bir köşesinde muazzam ve kalıcı etki yaratan tarihi bir ortaklıktı" diyor 2. basım için kaleme aldığı girizgahında...
Okurun bu uyarıyı bir Che portresi okumakla birlikte Fidel ile Che arasındaki ilişkinin nasıl şekillendiği hakkında fikir sahibi olmak şeklinde yorumlayabileceğini kitap geliştikçe anlıyoruz.
Kitapta Che'nin öldüğü söylentileri üzerine, Küba Komünist Partisi'nin Merkez Komite üyelerinin tanıtılacağı ve televizyondan naklen yayınlanan törende, aralarında Che'nin ailesinin de bulunduğu kalabalığa karşı Fidel,  o sırada Che'nin kendisine yazdıklarını aktarıyor:
Veda mektubunda Maria Antonia'nın evinde tanıştıklarından başlayıp Fidel hakkında tek yaşadığı eksikliğin Sierra Maestra'daki ilk günlerinde ona duyduğu güvensizlik olduğunu söyleyen Che bir ömür boyu tanımaktan gurur duyacağı insan olduğunu söylüyor Fidel'in...
"Eğer son saatim beni başka bir gökyüzü altında bulursa son düşüncem bu halk ve özellikle sen olacaksın."
Che'nin ve aslında Fidel'in de askeri kıyafetler içinde devrimci figürlerinin ve yine Che'nin popüler ikona dönüşmüş portresinin bu duygusal satırlar karşısında bambaşka bir imgeye dönüştüğü malum...
Ve Che'nin gerçek ölüm haberi geldiğinde Fidel yine kitle karşısına çıkıyor: Uzun uzun, gelen her habere nasıl kuşkuyla baktıklarını, neye istinaden değerlendirdiklerini anlattığı konuşmasının rdında okur bir halk kahramanın ölümsüzlüğü sindire sindire içselleştiriyor Fidel'le birlikte...
Sonra Şili'de 1971'de Che üzerine düşüncelerini anlattığı bölümde Fidel, yanyana mücadele ettiği arkadaşından gururla bahsediyor, bitirirken "Che devrimci olarak, savaşçı olarak, komünist olarak dünyanın bütün halklarına örnektir" diyor.
Yakın tarihin tanıklarından üstelik bir lider olan Fidel Che'nin öldüğünü kabullenmekte zorlandığını bir röportajında anlatıyor. Çoğu kez rüyasında onunla konuştuğunu açıklıyor.
Kitapta Bolivya Günlüğü'nden Che'nin naaşının Küba'ya iade edilmesi üzerine pek çok konuda Fidel'in konuşmaları, anlatıları verdiği röportajlar derleniyor. Bir devrimin baş figürlerinin yazışmalarına yer veriliyor. (EZÖ)
* Che'li Anılar/Fidel Castro, Türkçesi: Mehmet Harmancı  Murat Uyurkulak 256 sayfa, 1. Basım, Şubat 2009 ISBN: 9786051030265 Fiyatı: 15 YTL